Kategoriler
Sevdiğim Albümler

A Perfect Circle – Eat The Elephant (2018)

2018 yılının son ayına girmişken, bu yıl beni nelerin etkilediğine dair bir dönüp geriye baktığımda ilk aklıma gelen albüm A Perfect Circle’ın 14 yıl aradan sonra çıkardığı Eat The Elephant oldu. Maynard James Keenan’ın özlem duyduğumuz yaratıcılığına ve sesine kavuştuğumuz albümü ilk dinlediğimde, sayısız kez doyamadan dinleyeceğimi anlamıştım.

Maynard müziksel yaratıcılığını albüm seviyesinde en son hayatının arka bahçesi diyebileceğimiz, daha çok özel hayatından şeyler paylaştığı Tool grubunda konuşturmuştu. Trafik kazası sonucu bitkisel hayata giren ve uzun süre yaşam mücadelesi verdikten sonra ölen annesine adadığı 10,000 Days albümünün ardından emekliye ayrılıp sessizliğe gömülmüştü. Benim kendisiyle tanışmam da bu sessizliğin ilk birkaç yılını doldurduğu zamana denk gelir sanırım. 

İlk yıllarda Tool’dan bir albüm gelmese de, A Perfect Circle’dan bir albüm beklentimiz vardı ancak Maynard’ın grubun gitaristi Billy Howerdel ile olan anlaşmazlıkları bir süre sonra bu beklentilerimizin de hayal kırıklığına dönüşmesine yol açtı. 2017’de yapımcı Dave Sardy‘den grubun yeniden bir araya geldiğine ve albüm yapmaya başladığına dair gelen haber olmasaydı, bu hayal kırıklıklarımızı gömüp yolumuza devam edecek noktaya gelmiştik. 

Albümle ilk olarak 2017 yılının Ekim ayında yayınlanan The Doomed isimli parça ile tanıştık. Bu tanışmayı Disillusioned, TalkTalk ve So Long, and Thanks for All the Fish parçaları izledi ve nihayet albüm 2018 yılının Nisan ayında yayınlandı. Aslında dört single ile albümün genel temasını ve konseptini anlamış olsak da, albümü bütün olarak dinleyebilmek bambaşka bir deneyim.

Yukarıda Tool grubunun Maynard’ın kişisel alanı olduğunu söylemiştim. Bilmeyenler için A Perfect Circle’ı da onun evrensel konulara yöneldiği ve insanlığa bakışını yansıttığı, diğerinden farklı bir kimliğe büründüğü projesi olarak tanımlayabiliriz. Eat The Elephant albümünün tüm şarkı sözleri Maynard tarafından yazılmış ve tematik olarak modern toplumun dinsel ve politik bazı sorunlarına yöneliyor. Özellikle de insanlığın eksik olan sorumluluk algısına vurgu yapıyor. Hem konusuyla hem müziğiyle grubun ilk iki albümünden oldukça uzakta deneysel bir albüm olmuş.

Eat The Elephant, açık bir şekilde politik olan sözleriyle daha çok son albümleri Emotive’e benziyor. Müzikal anlamda Emotive’den farkı ise piyano ve çeşitli enstrümanlar ile müziğin yumuşatılması olmuş. The Doomed haricinde albümde alıştığımız APC müziği ile birebir eşleştirebileceğimiz bir parça yok. Hatta So Long and Thanks for All the Fish gibi Maynard’ın sesini bilmesek APC demeyeceğimiz bambaşka deneyimler bile var. Ben ise albümün en çok ilk çeyreğini, Eat The Elephant, Disillusioned ve The Contrarian’ı arka arkaya dinlemeyi sevdim. 

Son olarak grup, geçtiğimiz günlerde albümün limited edition versiyonu için kaydettikleri bir cover yayınladı. Albümün adıyla eş anlam taşıyan AC/DC parçası Dog Eat Dog’ı yorumlamışlar. Çok beğendiğim albümün üzerine bunu dinlemek biraz üzücü oldu. Hoş, parçanın orjinalini de beğenmediğim için yorumu sevmemiş olabilirim.

Bir Cevap Yazın