Kategoriler
Kişisel

Birtakım radikal kararlar alacağım sanırım ama şimdilik üşeniyorum.

Dünyanın yuvarlak olması iyi güzel, zaman içerisinde alıştığım bir şey ama, kendi dünyamın yuvarlak olmasını bir türlü kabul edemiyorum. O kadar koştuktan, o kadar çok şey yaptıktan sonra yine en başa dönmek insanı yoruyor. Sadece yormakla da kalmıyor, umudunu da parça parça tüketiyor.

Neden, nasıl bilmiyorum ama dünya üzerindeki ömrümün 49 yıllık olduğuna inanıyorum. Hayır, aslında biliyorum ama açıklayamayacağım kadar saçma buluyorum. Bu yüzden inanç olarak kabul etmeyi ve birilerine anlatmamayı seçiyorum. İşte bu 49 yılın yarısını bu yıl içerisinde tamamladım. 25 yaşını tamamladım ve What’s going on? diye bağırmaya başladım.

Bu yıl henüz yılın başında aldığım bir kararla hemen hemen hiç yeni kitap okumadım. Sevdiğim kitapları, alıntıları, yazıları, notları defalarca ama defalarca tekrar tekrar okudum ve hepsinin üzerine ayrı ayrı düşündüm. Jean-Jacques Rousseau ile toplumu tartıştım bazen, bu halk öyle şeyler yapıyor ki, halk kandırıldı deyip işin içinden çıkmak kolay olanı, bu toplum bozuldu dedim.

Walter Bejmain’in faşizm hakkında sözlerini çok düşündüm. İlerleme kabul ettiğimiz bu günlerin geçtiğini ben görebilecek miyim diye sordum zamana, cevap alamadım. İşte bu belirsizlik beni en çok düşündüğüm şeye yönlendirdi hep, gitmek. Her şeyi bırakıp gitmek, belirsizliğe gitmek, belirsiz olmak.

En çok düşündüğüm şeylerden birisi Montaigne’in gitmeyi kaçmak olarak nitelendirmesi üzerindeydi. “İnsan hiç yorulduğu için gidemez mi? Aklını, ruhunu korumak için kaçamaz mı?” diye sorup durdum, “Kaçıp korkak olsa bile mutlu olabilir mi insan?”2014 yılında Bozcaada’da yazdığım günlüğümün bir sayfasında denk geldim bu düşüncelerime, o zamanla aynı hisleri paylaştığım için yeniden düşünmeye başladım ancak hislerim artık o kadar yoğunlaşmış ki, bu düşünceyi bir türlü aklımdan atamadım.

Uyumaya çalıştığım bazı gecelerde anında kalkıp gitmek, hiçbir eşya, hiçbir şey almadan kendimi yollara vurmak düşüncesi uyutmadı beni, yastığın soğuk tarafını çevirip durdum. Sanırım o gecelerde beni yatağa bağlayan, kalkıp gitmemi engelleyen tek şey sevdiğim iş, antrenörlük oldu.

Sonunda, yıl sona ererken o bağı da bir kenara bırakma kararı aldım. Görev yaptığım kulüp evimden iki saat uzakta olunca ve bu iki saati toplu taşımada geçirince artık vücudum kadar kafam da yorulmaya başladı. Altı saat ders verip üzerine 2 saat eve dönüş yolu çekmek pek sağlıklı bir şey değil.

İşte bu kararımla beraber, oturup düşünürken yine en başa döndüğümü fark ettim. Elimde hiçbir şey yok, yalnızca kafamdaki düşünceler ve kalbimdeki umut var. O da azalmış durumda… Ne yapacağım hakkında kesin olarak hiçbir düşüncem olmadan, oturup müzik dinliyorum. Kendimi yola mı atacağım, yeni bir iş mi bulacağım, yoksa oturup müzik dinlemeye devam mı edeceğim?

Er ya da geç birtakım radikal kararlar alacağım sanırım ama şimdilik üşeniyorum.

Bir Cevap Yazın