Kategoriler
Film

Sing Street (2016)

Değerlendirme: 8 / 10.

Yönetmen John Carney‘i başrollerini Glen Hansard ve Marketa Irglova‘nın paylaştığı 2006 yapımı müzikal filmi Once (2006) ile tanımıştım. Falling Slowly ile en iyi özgün şarkı dalında Oscar ödülü kazanan bu film, en sevdiğim müzikal filmler listemde yıllardır üst sıralarda yer alır. Soundtrack albümünü hala sıkça dinlediğim filmi, geçtiğimiz yıl caz festivali kapsamında Zorlu PSM’de, güzel bir atmosferde izleme fırsatı da bulmuştum.

Bu yazıyı yazmaya karar verdiğimde, sayısız kez izlediğim Once’ın yanında, yönetmenin 2013 yılında gösterime giren, kadrosunda Mark Ruffalo‘nun yer aldığı bir diğer müzikal filmi Begin Again(2013)‘i henüz izleyememiş olduğumu fark ettim. Bugüne kadar es geçtiğim ve en kısa zamanda izleyeceğim bu filmle beraber, Sing Street’i çıktığı gibi izlediğimi ve oldukça beğendiğimi peşinen belirteyim.

1980’li yıllarda Dublin’de geçen Sing Street’in çok özgün ve sağlam bir senaryoya sahip olduğunu söyleyemem. Film, maddi sorunlar sebebiyle boşanmanın eşiğine gelmiş bir ailenin gölgesindeki çocuğun, kendisinden bir yaş büyük bir kıza aşık olmasını ve onu etkileyebilmek adına söylediği bir yalandan doğan müzik grubunun hikayesini konu alıyor.

Aslında senaryodaki tüm olayın, -çocuğun farklı olması sebebiyle okulda gördüğü baskının, ailesini durumunun ve diğer şeylerin- hepimizin bildiği klişeler olmasına rağmen John Carney bu kişileri 1980’lerin pop rock akımıyla güzel bir şekilde harmanlamış. Yönetmenin kostümlere olan merakı, hayata dair iyimser bakışı, müzik gruplarına olan göndermeler ve karakterlerin müzisyenlerle eşleştirilmesi birazcık müzik kültürü olanlar için filmi başka bir boyuta taşıyor.

Ailesinin maddi durumu sebebiyle katolik erkek lisesine gitmek zorunda olan Conor (Ferdia Walsh-Peelo), bir gün  okulunun önünde gördüğü Raphina’yı (Kelly Thornton) etkilemek için bir yalan uyduruyor. Kendisini model olarak tanıtan genç kıza karşılık, bir müzik grupları olduğunu söyleyerek ondan kliplerinde oynamasını istiyor. Raphina’nın teklifini kabul etmesiyle, Connor yeni tanıştığı arkadaşı Darren (Ben Carolan) ile beraber Sing Street adını verecekleri grup macerasına başlıyor.

Bu ilk bölümde gördüğümüz Conor, okuldaki zorba öğrencilerin taze et gözüyle baktığı, utangaç ve akıllı bir genç. Karakteriyle giyimini birleştirdiğimizde karşımızdakinin Paul McCartney olduğunu anlamak zor olmuyor. Gurubun ilk üyesi Eamon’ı (Mark McKenna) görüp, onun müzikal yeteneğini fark ettiğimiz zaman da John Lennon ile tanışmış oluyoruz. Yalnız bu karakter eşleşmeleri film boyunca sürmüyor…

Karakterler değişiyor, büyüyor, anlıyor, olgunlaşıyor… Bu değişimler ise filmde senaryodan çok müziğe, kostümlere ve video kliplere yansıtılmış. Paul olarak tanıdığımız Connor’ı bir süre sonra karşımıza David Bowie olarak çıktığında bu değişimleri takip etmeye başlıyoruz. Grubun ilk parçası Ridde of he Model’a çektikleri klipte titreyen, sallanan kamera ikinci kliplerinde biraz daha düzeliyor mesela. Hayal dünyasına giriş yaptıkları üçüncü kliplerinde ise çok daha iyi bir çekime tanıklık ediyoruz. Tüm bunlar ince düşünülmüş ve filmi anlamlı kılan detaylar.

Filmin bir diğer önemli detayı da yan karakterlerin çok fazla görünmeseler de, göründükleri kısa zamanda arka planda çok daha fazla şeyi anlatabiliyor oluşu sanırım. Bunun en güzel örneğini Conner’ın abisi Brendan (Jack Reynor) karakterinde görüyoruz. Conner, abisinden öğrendiği küçük bilgiler ile büyük değişimler yaşıyorken, bu bilgiler izleyiciye yaşanamayan bir hayatı da anlatıyor.

Film en büyük mesajı ise grubun son klip çektiği parçaları Drive It Like You Stole It ile veriyor: Bu senin hayatın, istediğin yere gidebilirsin. Direksiyona geç ve hayatını sahiplen, çalmışsın gibi sür... Parçanın yalnızca adı bile harika değil mi? Çaldığınız bir arabayı nasıl sürersiniz?

Bir Cevap Yazın