Kategoriler
Konser

22 Mayıs 2018 Camel İstanbul Konseri

Yıllarca süren bekleyişin ardından, o büyük anı dün nihayet yaşadık. Progressive Rock’ın efsanesi, canlı dinlemeyi en çok istediğim müzik grubu Camel, Zorlu PSM’de sahne aldı. Kapı açış saati 20:30, başlangıç saati 21:00 olarak belirtilen konserde kapılar zamanında açılsa da, izleyiciler sebebiyle konser epey geç başladı. Saat 21:00 olduğunda salonun yarısı yerlerinde değildi ve dahası, sallana sallana gelen, sohbet eden birçok kişi vardı…

Herkes yerini aldığında nihayet ışıklar karardı ve ilk bölüm Aristillus kaydı ile başladı. Bu sırada karartılmış sahneye çıkan grup, kaydın ardından Song Within a Song ile devam ederek Moonmadness albümünün tamamını icra etti. Performanslarını hiçbir şekilde bölmeyip, ilk bölümü tamamladılar ve Adrew “it was moonmadness” diyerek çaldıkları parçaları takdim etti, ardından da ikinci bölümde görüşmek üzere diyerek sahneden ayrıldı.

İlk bölümde ve hatta tüm konserde, müzikal anlamda tek pürüz Spirit of the Water yorumuydu. Adrew flütü ile harika girişini yaptı, parça enfes bir şekilde çalındı ama Colin’in sesi çok toktu ve parçadaki o ruhu hiç yansıtmadı. Henüz ilk giriş yaptığı parça olduğu için, sesi açılmamış diye düşündüm. Hemen ardından Another Night sırasında Adrew’in de pedalında teknik bir problem oldu, birkaç kez basıp uğraştıktan sonra olmayınca amaaaaan diyerek enfes bir şekilde kafasına göre yardırdı, seyircinin yarısı durumun farkında bile olmadı.

Verilen ara için ışıklar yandığında büyülenmiş bir şekilde sahneye bakıyordum. Yerimden kalksam tüm büyü bozulacakmış gibi, ara süresince oturmaya devam ettim. Böyle bir konserde, böyle bir arada olması gerekenin de bu olduğunu düşünüyorum. Seyirci oturur, bekler, grup bir dinlenip hemen geri döner ancak; insanlardaki rahat tavırlara şaşkınlık ve kızgınlıkla bakarak çok uzun bir süre boyunca ikinci bölümün başlamasını bekledik. Bu sırada, izleyicilerden birisinin kamera kaydı alması sebebiyle görevliler ile arasında çıkan tartışma da ikinci bölümün geç başlamasını oldukça etkiledi. Yani konserin geç başladığı yetmiyormuş gibi, bir de verilen aranın ardından grup sahneye epey geç çıktı.

Seyirci anlamında sönük diyebileceğimiz ilk bölüm ve geç başlangıçlar sebebiyle, ikinci bölümde grubun başlangıç havası epey farklı oldu, “öyle bir çalalım ki, utansınlar” diyerek sahneye çıktılar resmen, çıktıkları gibi de çalmaya başladılar. Beklemedikleri şey ise, ikinci bölümdeki ikinci parçaları Unevensong ile seyircinin bir anda değişmesi ve ilk bölümdeki o sönüklüğün saniyeler içerisinde yok olmasıydı. Camel’a, müziğine aç kitle kendisini bir anda göstermeye başladı. Kitle coştukça grup coştu, grup coştukça kitle daha da coştu. O ana kadar ayrı gezegene çıkmak isteyen ancak uzay boşluğunda asılı kalan insanlardık, o andan sonra ise tüm gezegenleri tek tek dolaştık.

Ekşi Sözlük’te, Nothing Else Matters Metallica’cısı, Fear of the Dark Iron Maiden’cısı, Breaking the Law Judas Priest’cisi diye giden ve Rajaz Camel’cısı betimlemesini de içeren bir liste vardır. Gözlerim bu listedeki birçok grubu gördü, kulaklarım bu klasiklerin birçoğunu işitti. Dün dinlediğimiz, Pete Jones’un saksafon solosuyla bizleri bambaşka bir galaksiye geçirdiği Rajaz yorumundan sonra ise, bu listedeki Rajaz Camel’cısı olmak bile büyük bir onurdur diye düşünüyorum. Bu yüzden Rajaz’ın listeden çıkarılmasını sözlük ahalisinin görüşlerine sunuyorum. Ayrıca Pete Jones’a adamsın diye bağıran, içimizden geçenleri samimi bir şekilde dile getiren arkadaş, sen de adamsın.

Rajaz sonrasında yeni bir parça diyerek bizlere Dingley Dell isimli bir parça çaldılar. Bu parçanın Lindisfarne albümüyle bir ilgisi var mı bilmiyorum ancak tam atmosfere uyan harika bir parçaydı. Arkasından ise konserin aralıksız en can alıcı bölümü geldi. Sırasıyla Ice, Mother Road, Hopeless Anger ve Long Goodbyes enfes bir şekilde çalındı, Long Goodbyes’a özellikle herkes eşlik etti.

Grup selamını verip sahneden ayrıldıktan sonra bis için alkış tutarken ellerim uyuştu. Geri geldiklerinde ise Lady Fantasy çaldılar. Tüm seyirciler ayakta, harika bir şekilde konser tamamlandı. Başta Andrew olmak üzere, grup seyircinin coşkusu ve sevgisi karşısında oldukça şaşırdı ve hoşnut kaldı. En baştaki o havadan eser yoktu ki, gruptan önümüzdeki yıl bir Türkiye konseri daha gelirse şaşırmam.

2013 Roger Waters konserinden sonra bu gözler Neil Young’ı, Bob Dylan’ı bile görmüştü ama bu Camel konseri  hepsinden bambaşka birşeydi. Konserin tek eksiği, çalabilecekleri parçalar arasında olmasına rağmen Stationary Traveller ve Never Let Go çalmamalarıydı ki, bunun sebebinin de başta belirttiğim gibi seyircinin geç yerleşmesi olduğunu düşünüyorum.

Konserin ardından bir konser klasiği olarak soluğu Zincir’de aldık. Uzun bir Kadıköy turunun ardından da sabah eve döndüm. Uyusam Andrew Latimer gözümün önünden, Denis Clement‘in vuruşları kulaklarımdan gidecek, bir daha gelmeyecek diye korkarak uyuyamadım. Günümü Peter Bardens ruhuyla yaşıyorum.

Canlı izlemek için gidilen bir grubu telefon ekranından izlemeyi epey üzücü buluyorum. Bu yüzden konserlerde telefonumu kapatıp, herhangi bir kayıt almadan anın tadını çıkartırım. Zaman zaman yalnızca anı olsun diyerek çektiğim birkaç fotoğraf ve en fazla bir dakikalık videolar olur. Bu konserde de yalnızca Rajaz’ın girişini 40 saniye kadar çektim, onun haricinde bir kayıt almadım. Zaten bir sürü kayıt alan varken, gerek de yok.  Video Youtube’a taze yüklenmiş, resimler de Zorlu PSM’nin paylaşımından alındı. Bununla beraber, güzel kayıtlar alan güzel bir kıza da kayıtları benimle paylaşması için mail adresimi verdim, umuyorum geceye dair tüm güzelliklerin arasında benim bu ricamı da hatırlar.

Bir Cevap Yazın