Kategoriler
Kitap

Primo Türk Çocuğu – Ömer Seyfettin

Ömer Seyfettin’in 1911-1914 yılları arasında yazdığı sekiz hikâyesini içeren Primo Türk Çocuğu’nda, yazarın üslûbu, hikâyelerdeki temelsiz ve duygusal milliyetçilik temasının gölgesinde kalıyor…

Değerlendirme: 2 / 5.

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ömer Seyfettin‘in tüm hikâyelerini Türk Edebiyatı Klasikleri Dizisi içerisinde okurlarına sunmayı hedefliyor. Klasik eserlerin gümüz Türkçesine uyarlandığı dizide, Ömer Seyfettin’in hikâye derlemelerini ve uyarlamasını Engin Kılıç yapıyor. Dizideki ilk Ömer Seyfettin kitabı olan Bahar ve Kelebekler, 2020 yılının Temmuz ayında yayınlandı. Yazarın 1902-1911 yılları arasında yazdığı ilk dönem hikâyelerini içeren bu eseri, aynı yılın Eylül ayında Primo Türk Çocuğu izledi. Bu derlemede, yazarın ikinci dönemi diyebileceğimiz, 1911-1914 yılları arasında yazdığı sekiz hikâyesi yer alıyor.

Bahar ve Kelebekler’i okumadan önce, Ömer Seyfettin’e oldukça ön yargılıydım. Çocukluğumdan hatırladığım hikâyeleriyle, milliyetçi ve vahşi bir yazar bekliyordum. Beklediğimin dışında, henüz kimliği ve dili tam itibariyle oturmamış bir yazarla karşılaştım. Kronolojik olarak sıralanan hikâyelerin baştan itibaren büyük bir bölümü, bireysel duyarlılıklar, cinsellik, istibdat ve siyasi eleştiriler gibi konuları işliyordu. Yine de son hikâyelerine doğru duygusal bir milliyetçilik hissetmeye başlamıştım. Bu yüzden, ön yargılı olduğum yazarla asıl yüzleşeceğim eserin bu kitap olduğunu biliyordum.

Primo Türk Çocuğu, tam beklediğim gibi, yazarın milliyetçiliğe kendisini çok daha fazla kaptırdığı hikâyeler içeriyor. Kitaptaki sekiz hikâyeden dördünü doğrudan duygusal, temelsiz bir milliyetçilik ile yazmış. Diğer dört hikâye de doğrudan milliyetçilik ile bağdaştırılmasa da toplumsal normların etkilerini taşıyor. Balkan Savaşları’nda subay olmasının ve Yunanlara eseri düşmesinin etkisi derinden hissediliyor. Nefret boyutuna varan bir dille, Türkleri her milletten üstün görüyor. Çoğu zaman da diğer milletleri küçümsüyor. Bu küçümsemelere tek dayanak olarak da yıllarca Türklerin boyunduruğu altında yaşamış olmalarını ortaya koyuyor. Aslında her hikâyede, bunun değişmesine karşı çaresizliğini ve kabullenemeyişini okuyoruz. Bu yüzeysel eleştirilerimi, Primo Türk Çocuğu isimli hikâyeyi kısaca özetleyerek birazcık da olsa derinleştirmek istiyorum.

Primo Türk Çocuğu İsimli Hikâyeye Dair

Bu hikâyenin ilk bölümünde, Primo’nun babası mühendis Kenan Bey öne çıkıyor. Avrupa’da eğitim görmüş ve ardından İzmir’de İtalyan bir kızla evlenmiş. Türk olduğunu adeta reddederek, Selanik’te batılı tarzda taşıyor. Büyük bir İtalyan hayranlığı var ve çocuğunu da bu yönde yetiştiriyor. Evliliğinin onucu yılında Trablusgarp Savaşı patlak veriyor. Kenan Bey, İtalya’nın haksız saldırısı karşısında bir anda özünü, geçmişini hatırlıyor. Avrupalı devletlerin yaptıklarını düşünerek Türklük düşüncesine daha sıkı sarılıyor. Türklüğü kabul etmeyen karısı ile beraber Selanik’ten kaçmayı reddediyor. Bu noktada, çocukları Primo’ya kiminle yaşamak istediğini soruyorlar. Selanik’teki gösterilerden etkilenen Primo, Türk olduğunu söyleyerek İtalyanlığı reddediyor. Annesiyle gitmeyeceğini belirtiyor.

Bu ilk bölümdeki bir anlık değişim, maalesef ki bana göre soyut bir milliyetçiliğe dayanıyor. Kenan Bey, Avrupalı devletler Osmanlı’ya savaş açmadan önce, her milletin Türklerin tebaası altında huzurla yaşadığını söylüyor. Örneğin, “Navarin’de donanmamızı yakarak Yunanistan’ı icat etmişlerdi” diyor. Tamam da, her şey güllük gülistanlıksa Yunanlar neden bağımsızlık istiyordu? Güçlü batılı devletlerin buna yol açmasından önce bunun cevabını vermek gerek. Hadi Yunanlar istiyordu, onlardan evvel neden Sırplar da istiyordu? Bu durum neden yüz yıl boyunca sürdü de Arnavutluk’a kadar uzandı? Her şeyin çok güzel olduğu yerde toplum neden isyan eder, neden ayrı devlet kurmak ister? Batılı devletler hepsini mi kandırmıştı? Onlar kandırırken, yüce Türk milleti karşılarında neden duramamıştı? İşte bu sorulara cevap vermeden ortaya atılan yücelik, soyut olmakla kalıyor.

Primo (Oğuz) Üzerinden

Hikayenin ikinci bölümünde, Selanik’te kalan Primo’nun tanık olduğu olayları okuyoruz. Sürekli olarak sokakları dolaşıyor ve savaştan haberleri takip ediyor. Türklüğü öğrendikçe daha büyük bir hayranlık duyuyor. Selanik’in düşmana teslim edileceğini öğrenmesinin ardından, bu durumu Türklüğüne yediremiyor. Ne yapabileceğine dair düşünerek, sonunda planını yapıyor. Selanik’te ilk kurşunu bir çocuğun atması gerektiğine karar vererek hazırlık yapmaya başlıyor. Hikâye, tefrika edildiği dergi yayınlanmadığı için tam burada kesiliyor… Tahminimce, yazar olayı I. Georgios suikastına bağlayacaktı. [1]

Primo ile ilgili olan bölümlere, hikâyenin ilk bölümlerinden daha çok tepki göstermek gerek. Küçücük bir çocuk, yalnızca yaşadığı yerde gördüğü gösterilerden etkilenerek hareket ediyor. Altında hiçbir doluluk yok. Olsa bile zaten bir çocuğun bu doluluğu anlayabilmesi mümkün değil. Yazar bu bölümde, bir çocuğa yüklediği içi boş milliyetçi düşünce ve duyguları üzerinden okuyucuları manipüle etmeye çalışıyor. Primo’nun düşünce ve eylemlerini bir Türk kahramanlığı olarak sunuyor. Oysa, bir çocuğun eline silah verdiğinden öteye gitmemek gerek. Tam bu noktada, bu hikâyenin karşısında duruyorum.

Kitaptaki Üzerine Kısa Yorumum

Sonuç olarak, öncelikle kitaptaki hiçbir hikâyeyi beğenmediğimi belirteyim. Bunun temelinde, hikâyelerin konusu ve savunduğu şeyler yer alıyor. Bu yönü bir kenara bırakırsam, karşımda dil yönünden, Bahar ve Kelebekler’deki ilk dönem hikâyelerinden çok farklı bir yazar vardı. Okuyucuyu metinde tutan, bir sonraki cümleye götürmesini bilen bir üslubu artık kazanmıştı. Bu üslupla, ilk döneminde seçtiği temaları işlemeye devam etseydi, kesinlikle beğenebilirdim. Bu yüzden, Ömer Seyfettin ile benzer milliyetçi bir görüşü benimseyenlerin bu hikâyeleri kesinlikle beğeneceğini düşünüyorum. Ayrıca, Primo Türk Çocuğu’na her ne kadar tepki göstermiş olsam da, tarihsel yönünün hakkını teslim etmem gerek. Hikâye, bir tarih okuması olarak, Trablusgarp Savaşı’nın gölgesindeki Selanik’e yakılmış önemli bir ışık. Puanım: 2/5

KAYNAKÇA
  1. Γεώργιος Α΄ της Ελλάδας
Murat Yıkılmaz » Okuduklarım » Kitap » Primo Türk Çocuğu – Ömer Seyfettin

Bir Cevap Yazın