Kategoriler
Film

The Favourite – Sarayın Gözdesi (2018)

2019 yılında on dalda Oscar adayı olmasıyla tüm gözleri bir anda aykırı yönetmen Yorgos Lanthimos’a çeviren ve oldukça konuşulan The Favourite, ilk bakışta Lanthimos’un bilinen tarzından uzak bir İngiliz dönem filmi gibi gözükse de, içerdiği karanlık, yıkıcılık, şehvet ve, anakronistik mizahla aslında onun her yönünü yansıtan bir başka filmi diyebilirim. İktidar kavramının sorgulandığı filmde, dönem olarak mutlak monarşinin hüküm sürdüğü 18. yüzyıl İngiltere’si seçilmiş. Sorgulanış biçimi ise aslında her yönetim şekline uygulanabilecek kadar distopik bir dünya yaratıyor.

Değerlendirme: 8 / 10.

1702’den 1714 yılına kadar Büyük Britanya tahtında (kısmen) hüküm süren Kraliçe Anne, İngiltere tarihinin en az bilinen kraliçelerinden birisi olsa da, hüküm sürdüğü kısa dönem içerisindeki savaşı etkileyecek derecedeki kararlarıyla ve bu kararlarda etkili olan, kişisel ilişkilere dayanan saray siyasetiyle oldukça ilginç bir karakter. 17 kez hamile kalmış, yalnızca beş çocuğunu dünyaya getirebilmiş ve onları da kaybetmiş. Farklı birçok hastalıkla ve bozuk bir psikolojiyle hüküm sürürerken, nedimesi yaptığı çocukluk arkadaşı Sarah Jennings Churchill ile olan yakın ilişkisi, bir süre sonra maniple edilerek kullanılmasına ve ülke siyasetinde bir kukla haline gelmesine yol açmış. Sarah iktidar partisini desteklerken, sarayda kendisini kraliçeye sevdirmeyi başaran ve Sarah’ın yerine geçmeye çalışan hizmetçi Abigail Hill de bir süre sonra muhalefet partisinin istekleri konusunda kraliçeyi etkilemekte önemli rol oynamış. Deborah Davis ve Tony McNamara tarafından senaryosu yazılan, bu ilginç iktidar dönemini anlatan The Favourite’de, bu üç kadının ilişkilerine ve bu ilişkilerin büyük yansımalarına tanıklık ediyoruz.

Beni en çok ilgilendiren şey bu üç karakterdi; güçleri, kırılgan ilişkileri ve bu kadar az insanın davranışının bir ülkenin savaşını ve kaderini nasıl değiştirebileceğiydi. Aynı zamanda benim için oldukça komik ve dramatik olabilen, karanlıklaşan bir aşk hikayesi…

Yorgos Lantimos

İktidar savaşı gibi klişe bir konudan çok daha geniş bir arkaplan anlatmayı sinemada kadın karakterler üzerinden başarabilmek zor bir durum. Teorik olarak her şey mümkün olsa bile oyunculara büyük bir yük. Olivia Colman (Queen Anne), Emma Stone (Abigail) ve Rachel Weisz (Lady Sarah), film boyunca başarılı oyunculuklarıyla bu yükü hiç zorlanmadan taşıyorlar. Özellikle Olivia Colman’ın film boyunca büründüğü farklı ruh hallerini çok başarılı buldum. En iyi kadın oyuncu ödülünü sonuna kadar hak ediyor.

Birçok bölümü tiyatral bir havada geçen filmde, her türlü obje bu tiyatrallığı destekleyecek kadar başarılıydı. Her sahnede dikkat çeken ve izleyiciyi içine hapseden bu büyüleyici prodüksiyon tasarımı bence filmin bu denli başarılı bulunmasının ardındaki en büyük etken. Tablolar, şamdanlar, avizeler, motifler, peruklar ve diğer tüm objeler, tek tek ilgi uyandırıcak kadar özenle seçilmiş.

Filmde beni izlerken beni rahatsız eden tek şey, Yorgos Lanthimos’un deneysel diyebileceğim balık gözü çekimleriydi. Düşünüldüğünde bir karakteri diğerlerinden daha önde göstermek ya da sonsuz bir koridorda yürüdüğünü izleyiciye hissettirmek için yapılması olası olan bu çekimler teoride kabul edilebilir olsa da pratikte beni 18. yüzyılın başından bir anda çıkarıp dikkatimi oldukça dağıttı.

Tiyatrallık filmin biraz yavaş akmasına sebep olsa da, atmosfer ve müzikler bu havayı biraz gerilime çevirip, izleyicinin merakla filmde kalmasını, kopmamasını sağlıyor. Lanthimos’un tarzını seven ya da sevmeyen fark etmez, biyografi, drama ve komedi türlerinin bir arada bulunduğu, herkese güzel gelebileceğini düşündüğüm bu filmi, dönem filmi sevenler ayrıca güzel bulacaktır.

Bir Cevap Yazın