Yahudi bir annenin ve Maori bir babanın oğlu olan olan yönetmen Taika Waititi, Jojo Rabit’te kendi mirasını ve diğer bilinen ön yargıları bir araya getirerek, bunları Nazi kültürünün nefretine karşı hicivle kullanıyor. Jojo Rabbit, Mel Brooks‘un “Hitler’i gülünç bir şeye indirgeyebilirsen kazanırsın” sözleriyle tanımladığı, The Great Dictator (1940) ve Inglourious Basterds (2009) filmlerinde de örneklerini gördüğümüz, gülmeyi kötülüklerin üzerine taşıyan bir anlayışın son başarılı temsilcilerinden.
Hitler Gençlik üyesi olan on buçuk yaşındaki Jojo’nun, annesinin tavan arasında sakladığı bir Yahudi kız ile karşılaşmasını ve onunla kurduğu ilişkiyi konu alan filmde, Jojo’nun tüm kararlarında hayali arkadaşı Hitler ile konuştuğunu görüyoruz. Arkadaşı ve en büyük kahramanı Hitler’in isteklerinin, gerçekler ve duyguları ile çatışmaya başlaması Jojo’yu her biri bir öncekinden daha zor kararlar vermeye zorluyor. Her verdiği kararda da Jojo’yu çok daha gerçekçi bir durumda buluyoruz. Duygularını dinleyip doğru olanı yaptıkça büyüyen ve Nazilerin hayali dünyasından çıkarak gerçek dünyaya adım adan bir çocuk var karşımızda…
Kafasındaki filmi çekmek için yarattığı bu çocuğun gerçeğine ihtiyacı olduğunu bilen yönetmen Taika, bu çocuğu canlandıracak oyuncuyu bulmak için büyük bir arayış başlatmış. Yeni Zelanda, Avustralya, İngiltere, ABD, Kanada ve Almanya gibi birçok ülkede yapılan aramaların ve binden fazla seçmenin ardından Roman Griffin Davis ile karşılaştığında aramaları sonlandırmış. Davis’in gözlerinde Jojo’nun yaşama duyduğu aşırı coşkuyu gören Taika, çocuğu hemen sevmiş; filmde doğal tepkilerinin ve doğuştan gelen karizmasının parlamasına izin verdiğini söylüyor. Davis ise, filmde sergilediği sıra dışı performansla, izleyicilere Taika’nın kararlarının doğruluğunu, ne kadar sıra dışı bir çocuk olduğuyla beraber gösteriyor: On bir yaşındaki bir çocuğun, böyle bir filmin ne hakkında olduğunu bilmesi ve bildiğini anlamlandırarak kavrayabilmesi, performansının arkasında duran, taktiri en çok hak eden şey sanırım.
Jojo’ya filmde Hitler’in paradoksal bir karakter tasvirini yansıtarak eşlik eden Waititi’nin Charlie Chaplin‘den izler taşıyan güzel performansının yanı sıra bir Yahudi olarak Hitler’i canlandırmasını da ayrıca hoş bir detay olarak görüyorum. Jojo’nun annesi rolünde Scarlett Johansson ve Hitler Gençlik kampının sorumlusu Nazi subayını canlandıran Sam Rockwell de filmde oyunculukları ile göz dolduruyor.
Yılın en iyi filmi başta olmak üzere altı dalda Oscar adayı olan ve en iyi uyarlama senaryo ödülünü kazanan film, Amerikan Film Enstitüsü tarafından da 2019 yılının en iyi on filminden biri seçildi. Gülmenin gücünü görmek ve keyifli vakit geçirmek istiyorsanız, Mel Brooks, Ernst Lubitsch, Stanley Kubrick ve Charlie Chaplin gibi usta yönetmenlerden izler taşıyan bu harika filmi kesinlikle tavsiye ederim. Puanım: 9/10.