Kategoriler
Kitap

Elliot Engel – Oscar Nasıl Wilde Oldu?

Değerlendirme: 4 / 5.

Edebiyat okumaktansa, bazen edebiyata dair bir şeyler okumak daha çok hoşuma gidiyor. Misal, Edgar Allan Poe’nun öykülerini değil de, yaşamını okumanın bazen daha çok şey kattığına inanıyorum. Shakespeare’in hayatını ve tiyatrosunu okumak da öyle, tiyatronun gelişimine dair oyunlarından çok daha fazlasını öğretiyor. Bunları yapmasalar bile, hayatını okuduğunuz, hakkında bir şeyler öğrendiğiniz yazarların eserlerini okurken, çok daha farklı bir bakış açınız oluyor, olayları ve karakterleri çok daha farklı görüp, yazarın asıl almanızı istediği şeyi alabiliyor bu sayede bambaşka bir deneyim yaşayabiliyorsunuz.

Dickens’ın yazarlığını bile gölgede bırakabilecek pazarlama zekasından Canterbury Hikâyeleri’nin cinsel içeriğine, Shakespeare’in trajedilerinin sırrından Lawrence’in cinsel ahlak tabularını yıkmasına ve Poe’nun berbat hayatından Mark Twain’in isminin kaynağına kadar ünlü yazarlar hakkında birçok ilginç gerçek, okurlar için açılmayı bekleyen gizemli kutulara benziyor.

İngiliz edebiyatı uzmanı olan Elliot Engel, keyifle okuyacağınız kitabı Oscar Nasıl Wilde Oldu?‘yu da okurlara bu kutuları açtırabilmek için hazırlamış. İçerisinde oldukça tanınmış, edebiyat dünyasında hep gündemde olan 19 yazar hakkında edebi denemelerin yer aldığı kitap, Engel’in konferanslarından ve derslerinin kısa bir özeti diyebiliriz.

2009 yılında Sel Yayıncılık‘tan çıkan kitabın çevirisi için Zeynep Avcı‘ya ayrıca teşekkür etmek gerek. Ağırlıklı İngiliz edebiyatı üzerine olan böylesine zor bir kitabın çevirisinin altından başarıyla kalkmış ve bu harika eseri dilimize kazandırmış.

Kitabın Künyesi

Oscar Nasıl Wilde Oldu Elliot Engel

Orjinal Adı: How Oscar Became Wilde: And Other Literary Lives You Never Leartned About in School
Türkçesi: Zeynep Avcı
Genel Yayın Yönetmeni: İrfan Sancı
Kapak ve Teknik Hazırlık: Gülay Tunç
ISBN: 978-975-570-498-2
Sayfa Sayısı: 296
Yayınevi: Sel Yayıncılık

Kitaptan Alıntılar

Reddedildikten sonra ne yaparız? Önce bunalım girer, içimize kapanırız, kimseyi görmek istemeyiz. Ama zamanla yakınlarımıza reddeden kişinin bize ne fena davrandığını, kendimizi ne kötü hissettiğimizi anlatırız; dostlarımız da (yeterince sabırlıysa) bize merhamet gösterir. Derken zamanla biz de dostlarımız da bu süreçten sıkılmaya başlarız. Reddedilmek bir süre sonra sıkıcı olur çünkü yapılacak bir şey yoktur. O insanı artık geri getiremeyeceğimiz bir yana, bu konuda daha ne kadar konuşabiliriz ki?

Derken bir süre sonra bir zamanlar çok sevmiş olduğumuz o insanı düşünmeye başlarız. Bu kişinin bize göstermiş olduğu rezilce davranış gelir aklımıza ve birden bunalımdan çıkıveririrz. Ansızın yepyeni, çok daha keyif verici bir duygu sarar içimizi. Birden mutluluk içinde ölebilmek için bir tek şey istediğimizi fark ederiz: İntikam! O insanı bizi incittiği kadar incitmek değildir istediğimiz çünkü bunun tadı yoktur. Biz onu daha çok incitmek isteriz. Bizim gibi sevilesi, harikulade birini kırmaya bir kez daha yelterinirse davranışının cezasız kalmayacağını iyice aklına sokmalıdır.

Oysa kaderin cilvesine bakın ki Dickens’ın Büyük Umutlar’da açıkça ortaya koyduğu gibi sizi hiç umursamayan birinden öcümüzü aldığımız duygusunu asla hissedemeyiz. Size aldırmayan birini incitemezsiniz ki. Dolayısıyla intikamınızı başka yoldan, daha dolaylı almak zorundasınız; günümüzde buna topumsal ve psikolojik bir ad bulundu, edilgin-saldırgan (passive-aggressive) davranış deniyor.

Bir Cevap Yazın