Kategoriler
Kitap

Sergüzeşt – Samipaşazade Sezai

Samipaşazade Sezai’nin 1887 yılında yayınladığı ilk ve tek romanı Sergüzeşt, Dilber isimli esir bir kızın hayat hikayesini kısa ve basit bir dille anlatıyor. 19. yüzyılda Osmanlı’da hâlen devam eden esir ticaretini realizm etkisinde ortaya koyarak, ciddi bir eleştiride bulunuyor.

Değerlendirme: 2 / 5.

Sergüzeşt, Türk Edebiyatına batı tarzını getiren yazarlardan Samipaşazade Sezai‘nin roman türündeki tek eseridir. 1888 yılında yayınlanan eser, realizm akımının etkisinde yazılmıştır ancak dönemin romantizm etkisini de barındırır. Bu yüzden, edebiyatımızdaki romantizmden realizme geçiş döneminin sembol eseri olarak kabul edilmektedir. Edebi yönünün dışında, ele aldığı konu itibariyle de dönemi için yenilikçi ve dikkat çekici bir eserdir. Dilber isimli esir bir kızın yaşam hikayesi üzerinden, Osmanlı toplumundaki esir ticaretini yansıtır. 19. yüzyılda halen sürmekte olan bu ticaretin, bireylerde ve toplumda yol açtığı yıkıma dikkat çeker.

Roman, Batum’dan gelen ve Tophane’ye yanaşan bir vapurdaki esirlerden bazılarının, sandallarda bekleyen esirciler tarafından satın alınmalarını anlatarak başlar. Hacı Ömer isimli bir esirci, ticaret yapmak üzere ikisi on altı on yedi yaşlarında, üçüncüsü ise dokuz yaşında üç esir alır. Oldukça zayıf olan bu küçük kıza, satıldığı ilk evde Dilber adı verilir. Oldukça zalim bir hanıma hizmet eden Dilber, küçük yaşına rağmen büyük eziyetlerle karşılaşır. Sonunda bir gece dayanamayarak kaçar ancak bu onun kurtuluşu değildir. Dilber’in İstanbul’dan Mısır’a uzanan esirlik macerasının yalnızca başlangıcıdır. Yazar, romanda sadece Dilber’in yaşamını değil, zaman zaman onun karşılaştığı kişileri de okuyucuya aktarır.

Baskılar ve Diğer Şeyler

Sergüzeşt, ilk olarak 1887 yılında Kitapçı Arakel tarafından yayınlandı. Dönemin otoriter yönetiminin gölgesinde, Samipaşazade Sezai’nin otosansürü fark ediliyordu. Bu sansüre rağmen saray için yenilikçi ve dikkat edilmesi gereken bir yazar olarak mimlendi. Saray tarafından sıkı bir takibe alınmasının ardından, 1901 yılında Paris’e kaçtı ve Jön Türkler’e katıldı.

Sergüzeşt’in ikinci baskısı ilkinden ancak otuz yedi yıl sonra, 1924 yılında yayınlandı. Samişapazade, ömrünün altmış beşinci yaşında gördüğü bu özgür basım için bir önsöz yazdı. Romanında yazmak istediklerinden ancak sansür sebebiyle yazamadıklarından bahsetti. Buna rağmen Sergüzeşt’in döneminde nasıl bir umut ışığı olduğunu ve yeni beklentilere yol açtığını anlattı. Roman, o günden bugüne farklı yayınevleri tarafından latin harfleriyle birçok kez baskı yaptı.

Samipaşazade Sezai, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın 2018 yılında hayata geçirdiği Türk Edebiyatı Klasikleri Dizisi içerisine dahil ettiği yazarlardan birisi oldu. Dizi, edebiyatımızın klasik eserlerini günümüz Türkçesiyle, herkesin anlayabileceği bir dilde okuyucuyla buluşturmayı amaçlıyor. Salih Bora‘nın günümüz Türkçesine uyarladığı Küçük Şeyler isimli hikâye kitabı, Samişapazade Sezai’nin dizi içerisinde yayınlanan ilk eseri oldu. Sergüzeşt ise yine Salih Bora’nın uyarlamasıyla ilk kez Temmuz 2019’da yayınlandı. Okuyabileceğiniz bu uyarlama, eserin 1924 yılındaki ikinci baskısına dayanıyor.

Sergüzeşt Üzerine Kısa Yorumum

Yazarın Küçük Şeyler’deki hikâyelerini beğenmemin ardından, bu romandan da büyük bir beklenti içerisindeydim. Romanın açılışı şu ana kadar okuduğum dönem eserlerinden çok daha gerçekçi, sade ve akıcıydı. Duygusal betimlemelerin kısa ve öz olduğu, Dilber’in çocukluğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyulduğu ilk bölümler de bu güzel açılışın devamında oldukça tatmin ediciydi. Buna karşın, roman ilerledikçe ve Dilber büyüdükçe, yazar realizmin etkisinden çıkarak romantizme güçlü bir dönüş yapıyor. Dilber’e aşık olan Celal Bey üzerinden köleliğin yol açtığı yıkımı işlemek istediyse de, aşk bundan çok daha ön plana çıkıyor. Netice itibariyle, bir esir hikayesinin bir anlamda imkansız aşk hikayesine dönüşmesine tanıklık ediyoruz. Bu noktada, dönemin diğer romanlarından farksız, özgün olmayan ve güzel işlenemeyen bir eser okumaya başlıyoruz. Bu durumun oluşmasında, dönemin sansürünün etkisi elbette kendisini hissettiriyor; ancak bu, romanın değerlendirilmesinde tam anlamıyla dikkate almayı doğru bulmadığım bir durum. Bu yüzden, başarısız bir romanı, dönemi içinde değerlendirip başarılı olduğunu söylemek doğru olmaz. Puanım: 2/5

Bir Cevap Yazın