Kategoriler
Kitap

Sessiz Tanık – Agatha Christie

Hercule Poirot serisinin on altıncı kitabı olan Sessiz Tanık, dedektifin dostu Hastings ile beraber pek alışık olmadığımız bir şekilde farklı kimliklere büründüğü araştırma süreciyle dikkat çekiyor.

Değerlendirme: 3 / 5.

Sessiz Tanık, Agatha Christie’nin ünlü Hercule Poirot Serisi‘nin on altıncı kitabıdır. Yazarın, Poirot karakterine odaklandığı ve arka arkaya yedi roman yayımladığı verimli döneminin yapıtlarından biridir. Romanın, birisi yazarın özelinde, diğeri ise Poirot serisi içerisinde iki özel yönü vardır. Bunlardan ilki, yazarın romanı Peter isimli köpeğine ithaf ederek yazmasıdır. İthaf metninde onu, dostların en sadığı ve arkadaşların en değerlisi olarak selamlar. Diğeri ise anlatıcı yönündendir; Arthur Hastings, bu romanın ardından anlatıcı olarak uzun bir süre ortadan kaybolur. Poirot’yu yeniden onun anlatımıyla bir kez okuruz. Bu da, yazar tarafından 1940 yılında yazılan ancak 35 yıl boyunca bir banka kasasında saklanan Ve Perde İndi isimli son Poirot romanıdır. Yazarın ölümünün ardından, 1975 yılında yayınlanmıştır.

Sessiz Tanık: Konusu ve İşlenişi

Roman, Poirot’nun dostu Arthur Hastings’in anlatımıyla Littlegreen Köşkü’nde yaşanan bir takım olaylarla başlar. Köşkün hanımı Emily Arundell ölmüştür. Ölümünden bir süre önce, Paskalya’da davet ettiği akrabalarıyla yaşadıklarını öğreniriz. Bir kaza geçirmiş ve bu kazadan oldukça şüphelenmiştir. Akrabalarının gitmesinin ardından Miss Arundell oldukça düşüncelidir. Bir süre sonra hasta yatağında bir mektup yazar. Bu mektubun ardından da 1 Mayıs’ta siroz sebebiyle yaşamını yitirir.

Hercule Poirot, bu olaydan bir süre sonra kendisine gönderilen mektubu alır. Miss Arundell mektubunda endişeli olduğunu dile getirmekte ve ondan yardım istemektedir. Mektup 17 Nisan tarihlidir ancak Poirot’ya 28 Haziran’da ulaşmıştır. Mektubun içeriğinden ve bu durumdan şüphelenen Poirot, Hastings ile beraber Littlegreen Köşkü’ne doğru yola çıkar. İncelenmesi gereken aile içi ilişkiler ve ortaya çıkarılması gereken gerçekler onları beklemektedir…

Romanda, Poirot’yu her zamankinden farklı bir gizlilikte görürüz. Çoğu zaman kimliğiyle övünen dedektif, bu romanda kimliğini gizleyerek iz sürer. Bu gizlemeyi de, Hastings ile beraber birden çok farklı kimliğe bürünerek yapar. Farklı kimliklerin yanında, romanın diğer önemli karakterlerinin sayısı da oldukça fazladır. Bu ikisinin birleşimi, yazardan pek alışık olmadığımız bir karakter kalabalığı yansıtır.

Romanın dili ve anlatımı bildiğimiz Christie’den pek farklı değildir ancak kurgusunda alışık olmadığımız bazı farklılıklar vardır. Bu farklılıkların en göze çarpanı, giriş bölümünün gereğinden fazla ve belki de gereksiz olarak uzatılmasıdır. Yukarıda bahsettiğim üzere roman Miss Arundell’in akrabaları ile yaşadığı olayları anlatarak başlar. Poirot’nun olayları araştırmaya başlamasıyla, okuyucu tüm bu olaylarla yeniden karşılaşır; Poirot ile birlikte olayları tekrar öğrenir. Dedektifin öğrendiklerinin başlangıçta anlatılandan bir farkının olmaması, kurgu konusunda eksiklikler olduğunu ya da bu kurgunun gereksiz olduğunu düşündürüyor.

Romanın Ülkemizdeki Baskılarına Dair

Özgün adı Dumb Witness olan kitap ilk kez 1937 yılında yayınlandı. Christie’nin daha önce yayınladığı The Incident of the Dog’s Ball isimli bir hikâyeye dayanıyordu. [1] Kayıp olan bu hikâye, 2004 yılında yazarın kızı tarafından bulundu. 2009 yılında John Curran tarafından Agatha Christie’nin Gizli Defterleri isimli bir kitapta yayınlandı.

Roman, ülkemizde ilk kez 1962 yılında Tayfun Sutken‘in çevirisiyle AK Kitabevi tarafından yayınlandı. Baskıda, Ölüden Gelen Mektup ismi kullanıldı. Bu ismin tercih edilmesindeki sebep, romanda Poirot’ya mektup yazarak kendisini davet eden maktulün, mektup Poirot’ya ulaştığında ölmüş olmasıdır. Ardından, Ak Kitabevi tarafından Kaybolan Müşteri ismiyle yayınlandı. Bu edisyonun iç kapağında Ölüden Gelen Mektup ismi de yer alıyordu.

1978 yılında Kitapsarayı Yayınları, romanı İvi Özerel‘in çevirisiyle Aptal Tanık isminde yayınladı. Buradaki isim seçiminin, doğrudan çevirinin ne kadar yanlış olduğuna önemli bir örnek olduğunu düşüyorum. Nihayet, 1979 yılında roman Gönül Suveren‘in çevirisiyle Altın Kitaplar‘dan ilk baskısını yaptı. Bu baskıda (sanıyorum ki) ülkemizdeki ilk basımdan etkilenerek Ölüden Mektup Var ismi kullanıldı. Suveren, çevirilerini o dönemin şartlarıyla gazete derlemelerinden yaptığı için, kitabın metni orjinalinden kısadır. Bu yüzden, roman 2010 yılında Çiğdem Öztekin tarafından yeniden çevrildi. Bu baskıda ilk kez özgün isminin doğru çevirisini görüyoruz. Romanın tam metinli, iyi bir çevirisini, Altın Kitaplar‘dan Sessiz Tanık ismiyle okuyabilirsiniz.

Sessiz Tanık Üzerine Kısa Yorumum

Romanın, Poirot maceraları içerisindeki en iyilerinden biri olduğunu söyleyemeyeceğim. Özellikle karakterlerin fazla ve birçoğunun da gereksiz olduğunu düşünüyorum. Bu gereksizlik, yukarıda bahsettiğim kurgu eksikliğiyle de kendisini gösteriyor. Bende, Christie okurken ilk kez az bir şey öğrenebilmek için, çok fazla olay okuduğum hissini uyandı.

Bu olumsuz yönlere karşın kitabın yine de ilgi uyandıran ve kendini okutmasını bilen sevimli bir yönü var. Bu yön hem kitabın sessiz tanığı Bob’dan hem de Poirot’yu kendisini farklı kimliklerde tanıtırken görmemizden geliyor. Christie ikincisi üzerine birazcık daha gitse ve gereksiz olayları kesse, belki daha eğlenceli bir kitap okuyabilirdik. Puanım: 3/5

Bir Cevap Yazın