Kategoriler
Kitap

Şeytankaya Tılsımı – Ahmet Mithat Efendi

Ahmet Mithat’ın 1889 yılında yazdığı Şeytankaya Tılsımı, batıl inançları, gerilim ve aşk dolu bir macerada eleştirdiği kısa romanıdır. Eserin açıklama bölümünde Fransızca bir hikâyeyi genişleterek ve düzenleyerek yazdığını belirtse de, özgün eserin adını ve yazarını belirtmemiştir…

Değerlendirme: 2 / 5.

Ahmet Mithat‘ın 1889 yılında kaleme aldığı Şeytankaya Tılsımı, batıl inançların doğurduğu kötü sonuçları işlediği kısa bir romanıdır. İtalya’nın, Kalabriya isimli dağlık bir bölgesinde geçer. Birbirinden farklı beş tipleme vardır ve bu tiplemelerden bazıları arasındaki aşk, olayların oluşma sebebidir. Bu tipler bölge halkındandır. Olaylar, tiplerden bazılarının, sınıf farklılıklarının ortaya çıkardığı meselelerin çözümünü batıl inanışlarda aramaları üzerine gelişir. Yüksek gerilimle ve doğaüstü olaylarla başlayan hikâye, çözüm anına kadar gerilimle beslenmeye devam eder. Yazar, hep yaptığı gibi, hikâye arasında okuyucuya sıklıkla nasihat verir. Batıl inançları ve bu inançları kendi çıkarları doğrultusuna kullanan kişileri eleştirir.

Sihir denilen şeyde ciddi bir nitelik ve gerçeklik aranması gerekirse sihirbazın zekâ ve şeytanlığından başka hiçbir şey bulunmaz. Hokkabazların birçok seyirci huzurunda herkesi hayrete bırakan mucizevi başarılarına “Ne sihirdir ne keramet! El çabukluğu marifet!” derler. Ya bu el çabukluğuna karşılık ve o maharete eşit bir maharetle akıl çabukluğu yapanlar ne gibi sonuçlar elde etmeye kadar varabilirler?

Şeytankaya Tılsımı, Ahmet Mithat Efendi, s38.

Şeytankaya Tılsımı’nın Yazımına ve Baskılarına Dair

Ahmet Mithat, Şeytankaya Tılsımı’nı Fransızca bir hikâyeden esinlenerek yazmıştır. Kitabın açıklama bölümünde bunu kendisi ifade eder. Romanını bir hikâyeyi genişleterek ve düzelterek yazdığını söyler ancak söz konusu eserin adını vermez. Bu yönüyle eserin özgünlüğü ciddi bir şüphe altındadır. Merakımı uyandıran bu konudan yola çıkarak özgün eserin belirlenip belirlenmediği yönünde bir araştırma yaptım; ancak sonuç alamadım. Edebiyat tarihçilerimizin, dönemin önemli bir yazarına yönelik bu yönde bir çalışması olmaması, üzücü bir durum.

Roman ilk olarak, Tercümân-ı Hakikat gazetesinde yayınlandı. 10 Ekim – 4 Kasım 1889 tarihleri arasında gazetede 23 parça olarak tefrika edildi. İsmail Kayapınar, sunuş bölümünde, romanın 1890 yılında Ahmet Mithat’a ait olan Kırkambar Matbaası’nda basıldığını belirtiyor. Buna karşın benim araştırmalarımın sonucu farklı oldu. Roman baskısının da tefrika edildiği gazeteye ait olan Tercümân-ı Hakikat Matbaası’nda yapıldığı bilgisine ulaştım. Kırkambar Matbaası’nda basıldığına dair de bir bilgiye ulaşamadım. Ayrıca eser, 1891 yılında Yoanis Gavriilidis’in çevirisiyle Karamanlıca olarak da yayınlanmış.

Yakın tarihimizde, roman ilk olarak 2013 yılında Dergah Yayınları tarafından yayınlandı. Yayınevi, yazarın eserlerini günümüz okuyucusuyla buluşturmak için birçok isimle çalıştı. Şeytankaya Tılsımı’nı günümüz Türkçesine uyarlayan ve bu baskıyı hazırlayan İsmail Kayapınar da onlar arasındaydı. Bu baskının ardından birkaç yayınevi daha kitabın çeşitli baskılarını yaptı. 2019 yılında da Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, romanı Türk Edebiyatı Klasikleri Dizisi içerisine aldı. Dizi içerisindeki baskının Türkçe uyarlamasında da İsmail Kayapınar’ın imzası bulunuyor.

Şeytankaya Tılsımı: Kısa Yorumum

Ahmet Mithat okumaya, İstanbul’un geçmişi üzerine okuma yaparken Dolaptan Temaşa ile başladım. Bu kitabın mizahi dilini ve anlatımını kısmen beğenmemin ardından Türk Edebiyatı Klasikleri Dizisi‘nden çıkan diğer kitaplarını da kütüphaneme ekledim. Şeytankaya Tılsımı öncesinde Henüz 17 Yaşında ve Felâtun Bey ile Râkım Efendi isimli eserlerini de okumuş ancak beğenmemiştim. Şeytankaya Tılsımı da yazarın okuduğum dördüncü, beğenmediğim üçüncü eseri oldu. Hikâyenin özgün olmadığını Ahmet Mithat’ın kendisi belirtmemiş olsa bile, daha önce bir-iki eserini okumuş ve hakkında okuma yapmış birisi kolayca anlayabilirdi. İlk kez bu kitabında kısmen komplike karakterler görüyoruz. Bu karakterler üzerinden yüksek dozda başlayan anlatım bir süre sonra maalesef yazarın bilindik anlatımına dönüyor. Aynı şekilde, zaman, mekan gibi birçok noktasıyla kurgu, yazardan beklenmeyecek türden…

Özgün hikâyenin olaylar sonucuna ulaşana kadar iyi-kötü ayrımı net olmayan karakterler üzerine kurulduğu çok açık. Buna karşın yazarın kendisine ait olduğu açık olan nasihatleri ve telkinleriyle, hikayenin diğer eserlerinde olduğu gibi pembe dizi tadında biteceğini önceden seziyoruz. İşte tam bu nokta bende hikâyenin yalnızca esinlenmeden ibaret olmadığı konusunda şüphe uyandırdı. Normalde son ana kadar gerilimle tırmandırılan ve son anda ters köşe yapan bir hikaye, yazar tarafından yeniden yazılmış diye düşündüm. Diğer türlü baktığımda, yazarın bu hikayeyi kendisinin kurgulamış ya da kurgusunu değiştirmiş olduğuna dair bir izlenim edinemiyorum. Esinlendiğini söylediği özgün hikâyeyi paylaşmamış oluşu da düşüncelerimi güçlendiriyor.

Shakespeare’in oyunlarının her birinin açılışında şu üç vaatten birinin verildiğine şahit oluruz: kehanet/doğaüstü şeyler, savaş/şiddet ve gençlik/cinsellik. Bu üç farklı açılışa herkesçe bilinen şu üç örneği vereyim: Machbeth, II Richard ve tabii ki Rome ve Juliet. İlginçtir ki Şeytankaya Tılsımı okuyucuya bu üç farklı vaadi de verebilen güçlü bir açılış yapıyor. Shakespeare’den esinle örnekleri olan böyle güçlü açılışların başarılı olduğu hikâyeler yok değil. Bu yüzden, böylesine ilgi çekici, teatral keyif verebilecek iyi bir hikâyenin, Ahmet Mithat’ın elinden geçerek başarısız bir romana dönüştüğünü düşüyorum. Puanım: 2/5

Bir Cevap Yazın