Kategoriler
Kısa Kısa

Kısa Kısa – 14

Dünya dışındaki yaşamın dünyada kabul görmüş yaşam formları örnek alınarak araştırılmasını saçma ve dar görüşlü buluyorum. Gelecekte, araştırmacıların canlıların ortak özelliklerine sahip olmayan bir tür ile karşılaşılabileceği düşüncesindeyim. Bu öyle özel bir düşünce değil, son 20 ve hatta 30 yılda bu yöndeki düşünceler gelişiyor ve çalışmalar her geçen gün çoğalıyor. Geçtiğimiz günlerde karşılaştığım “dünya dışı yaşamın kilit noktası oksijen olmayabilir” konulu yeni bir çalışma da bize dünya dışı yaşamı nasıl aradığımızı yeniden düşünmek isteyebileceğimizi gösteriyor.


Neil Gaiman‘ın aynı isimli kitabından uyarlanan American Gods, son yıllarda izlerken beynimi en çok yakan yapımların başında geliyor. Yapımcılığını Bryan Fuller ve Michael Green gibi daha önce birçok sıra dışı işe imza atan iki önemli ismin üstlendiği dizi, yapımcılar ve dizinin yayıncısı Starz kanalı arasındaki birçok sorun sebebiyle 2018’de sancılı bir süreç geçirmiş ve ikinci sezon için ancak 2019 yılına tarih vermişti.

10 Mart 2019’da kavuşacağımız yeni sezonu beklerken, dizinin çekimlerinde yaşadığı sancılı süreci atlatıp atlatmadığı konusundaki kaygılarımızı yayınlanan fragman ile birkaç gün önce giderdik. İki dakikalık fragmanda bile oyunculuğuna doyduğumuz Ian McShane, dizideki gerçek yüzünü ve gücünü ilk sezonun son bölümünde henüz göstermişti. Yeni sezonda neler yapacağını merakla beklerken, Mart ayına kadar dizinin kitabını okuyabilmeyi ve değerlendirmeyi umuyorum.


Geçtiğimiz günlerde 2019’da merakla beklediğim filmlerin bir listesini yayınladım. Listedeki filmlerden James McAvoy, Bruce Willis ve Samuel L. Jackson gibi önemli isimlerin yer aldığı Glass, 18 Ocak’ta ülkemizde vizyona girmişti. Bir diğer film How to Train Your Dragon: The Hidden World ise 25 Ocak’ta, yani geçtiğimiz Cuma günü vizyona girdi.

DreamWorks‘ün bugüne kadar yaptığı tüm filmler içerisinde Ejderhanı Nasıl Eğitirsin serinin ilk iki filminin çok farklı bir yeri vardı. Her ikisi de ilk kez senaryo yönünden Pixar’a yakın kalitedeydi ve bu başarılarıyla Oscar’a oldukça yaklaşmışlardı. Bugüne kadar 34 filmden 6 Oscar adaylığı ve 1 ödülü bulunan DreamWorks’ün 3 adaylığı bu iki filme aitti desem, stüdyo için diğer filmlerinden ne kadar farklı olduklarını anlatabilmiş olurum sanıyorum. Serinin üçüncü ve son filminin de ilk iki filmden çok daha başarılı olabileceğini düşünüyorum.


Oscar’dan bahsetmişken, geçtiğimiz günlerde açıklanan bu yılki Oscar adaylarına değinmemek olmaz. Zira Hollywood’un kendi kendini tükettiği yılların sonuna geldiğimizi, ortada tüketilebilecek bir Hollywood bile kalmadığını bu adaylara bakarak anlayabiliyoruz. Eskiden her yıl birçok özgün senaryoyu, birçok özgün filmi ağzımız açık izlerken ve acaba hangisi Oscar alacak diye töreni iple çekerken, 2018 yılında hayranlıkla izlediğim, en iyi filmler listeme aday olabilecek bir film dahi olmadı.

10 yıl önce Milk, Slumdog Millionaire, Man on Wire, The Reader, WALL-E ve The Dark Knight gibi adaylar gördüğümüz Oscar’da bu yıl Bradley Cooper’ın 2009’da çekilen Crazy Heart filmindeki Bad Blake çakması bir karakterle oluşturduğu A Star Is Born’u takip etmemiz isteniyor mesela… Bohemian Rhapsody’nin ve Black Panther’in en iyi film ödülü adaylıkları ise başlı başına sürreal bir durum.

Geçtiğimiz yıl biraz alışkanlıktan biraz da zoraki takip ettiğim ödülleri ve töreni bu yıl takip etmek içimden hiç gelmiyor. Çok değil, birkaç yıl sonra İran gibi yükselen sinema değerlerinin Holloywood’un zora sokacağını ve zorunlu yeni arayışlar neticesinde yeniden özgün filmler izleyebileceğimizi düşünüyorum. O zamana kadar Oscar takibimi askıya aldım. Yalnızca adaylara ve kazananlara bakıp geçeceğim.


Yıllar önce John Brockman‘ın Gelecek 50 Yıl isimli kitabını paylaşmıştım. Kitap, Brockman’ın herbiri kendi alanında önde gelen 25 bilim insanına sorduğu “gelecek 50 yıl’da bizi bilime ve hayata dair ne gibi değişiklikler bekliyor?” sorusuna verilen cevaplardan oluşuyordu. Geçtiğimiz günlerde, benzer bir soruya verilen cevapları görebileceğimiz ve kendi cevabımızı paylaşabileceğimiz interaktif bir internet sitesi ile karşılaştım.

Siber güvenlik şirketi Kaspersky’ın hazırladığı Earth 2050 projesi, geleceğe dair bir öngörüsü olan herkesi paylaşmaya davet ediyor. 2030, 2040 ve 2050 yılına ait üç farklı dünya haritası üzerinden gelecek tahminlerinizi paylaşabileceğiniz, paylaşılanları görebileceğiniz ve oylayabileceğiniz projede sağlık ve teknoloji başta olmak üzere birçok konuda önemli tartışmalar yaşanıyor.


Kısa bir süre önce Jean-Christophe Grange‘ın daha önce okumadığım birkaç kitabını okudum. Fransa’daki Türkleri ve Bozkurtlar adındaki Türk mafyasını konu alan Kurtlar İmparatorluğu da bu kitaplardan birisiydi. Nispeten beğendiğim polisiye romanın ardından, Fransız-Türk ortak yapımı olan, baş rolünde Jean Reno‘nun oynadığı ve ülkemizde oldukça ses getiren sinema uyarlamasını da izleyeyim dedim. Çok uzun süredir bu kadar kötü bir film izlememiştim.

Filmin yönetmeni Chris Nahon‘un daha önce Jet Li‘nin baş rolünü oynadığı Kiss of the Dragon (2001) isimli vasat filmin de yönetmeni olduğunu görünce aslında izlemekten vazgeçmiştim. Sonra senaryosunun bizzat Christophe Grange tarafından sinemaya uyarlandığını görünce izleme isteğimi bastıramadım. En büyük hatamı da aslında senaryoya güvenmekle yapmışım. Kitapta okuyucu için iyi polis – kötü polis arasında gidip gelen ve kötü polis olarak ölen bir karakteri filmde Jean Reno canlandırdığı için öldürmeye kıyamamışlar ve senaryoyu yarısından itibaren kitaptan bağımsız olarak değiştirmişler. Söz konusu uyarlama olunca, böyle durumlarda ortaya kitaptan daha güzel bir şey çıktığı zaten hiç görülmemiştir. Olur da önünüze gelirse, filmi sakın izlemeyin.


İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 5-16 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek 38. İstanbul Film Festivali’ne geri sayım başladı. Festivalde bu yıl, ölümünün 20 yıldönümü olan, dünya sinemasının efsane yönetmenlerinden Stanley Kubrick’in için özel bir bölüm olacak. Başyapıt Fabrikası: Kubrick isimli özel bölüm, dünya sinemasını ve çağdaş sinemacıları derinden etkileyen bu benzersiz yönetmenin filmlerini beyazperdede izleyememiş genç kuşakları ve Kubrick hayranlarını sinemaya çağırıyor. Stanley Kubrick’in yönettiği 13 uzun metrajlı filmin yenilenmiş kopyalarından gösterileceği seçki, yönetmenin filmografisini bir bütünlük içinde sunuyor.

Başyapıt Fabrikası: Kubrick bölümünde yer alacak filmler için tıklayın.
  • Eyes Wide Shut / Gözü Tamamen Kapalı (1999)
  • Full Metal Jacket (1987)
  • The Shining / Cinnet (1980)
  • Barry Lyndon (1975)
  • A Clockwork Orange / Otomatik Portakal (1971)
  • 2001: A Space Odyssey / 2001: Uzay Macerası (1968)
  • Dr. Strangelove or: How I Learned to Stop Worrying and Love the Bomb / Dr. Garipaşk (1964)
  • Lolita (1962)
  • Spartacus (1960)
  • Paths of Glory / Zafer Yolları (1957)
  • The Killing / Son Darbe (1956)
  • Killer’s Kiss / Katilin Busesi (1955)
  • Fear and Desire (1953)

Bir dönem sıkı bir League of Legends oyuncusuydum. İlk sezondan itibaren severek oynadığım oyun, Riot Games‘in 2015 yılında satılmasının ardından olumsuz yönde oldukça değişmişti. Bu yüzden 2016 yılında ara sıra oynamaya devam etmiş, sonrasında ise tamamen bırakmıştım. Oyunu bırakmış olsam da, Riot ekibinin yarattığı kültürün etkisinden ve o kültürü takip etmeden kendimi alamıyorum.

Daha önceki sinematik videolarıyla oldukça beğeni toplayan ve yıllardır bir sinema filmi çıkarmasını beklediğimiz Riot Games, oyunun 2019 sezonu için hazırladığı Awaken isimli yeni sinematik ile daha öncesinde çizdiği tüm sınırları aştı. Valerie Broussard imzası taşıyan müziğiyle ayrı, animasyon kalitesiyle ayrı beğendiğim videonun ardından sinema filmi için yeniden umutlandım.

“Kısa Kısa – 14” için bir yanıt

Glass filminden için “sıkıcı” olduğu söyleniyor. Ama hafta sonu keyfli bir film izlemek isteyenler “Ejderhanı nasıl eğitirsin” güzel tercih olabilir. Yazı için teşekkürler.

Bir Cevap Yazın